Mehmet Akif Ersoy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mehmet Akif Ersoy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İstiklal Marşı Yazılışı

Yılmaz Tartan, İstiklal Marşı'nın nasıl yazıldığını şöyle izah eder:



Marşlar, genellikle içerik olarak nazmın hamaset ağırlıklı şekliyle yazılır. Kahramanlık, korkusuzluk, zafer ve ümit duygulan marşların hemen hemen hepsinde görülen bir özelliktir. Nitekim İstiklâl Marşı yarışmasında ilk altıya giren şiirlere baktığımızda da gördüklerimiz bu ifadelerimizi doğrular mahiyyettedir.

İstiklâl Marşı’mızda da yukarıdaki özellikler vardır. Ancak, İstiklâl Marşı’mızda kuru bir hamasetin ötesinde başka marşlarda olmayan o kadar çok şey vardır ki, bu farkları vurgulamak için bile sayfalar dolusu yazı yazmak gerekir.

Nedir bu farklar? Hepsini sayamasak da çok belirgin olan özellikleri sıralayalım:

1- Önce Şairinin yazdıklarını duyarak, hissederek ve en önemlisi inanarak yazması bize göre öncelikli ve müseccel bir farktır. Bu cümlenin altı çizilmeli ve İstiklâl Marşı’nı anlatan yazı ve yorumlarda asla göz ardı edilmemelidir.

2 - İstiklâl Marşı’mn şairinde, bir yarışmaya katılma ve kazanma hâlet-i rûhiyesi aslâ sezilmez. Dolayısıyla, İstiklâl Marşı gibi harikulâde bir destan meydana getirilirken şairde, acaba şurasını şöyle, burasını böyle mi yazsam endişesi yoktur. İnandığı gibi yazmış, ama en güzeli yazmaya özenmiştir. Bu çalışma sırasında İstiklâl Marşı’mn mana ve maksadına uygun edebî ve estetik bir hazırlık ve uğraşı sergilediği ise aşikârdır.

3- İstiklâl Marşı hamaset fışkıran bir nazım olmaktan öte bir özet, bir tarif ve tanımlamadır. Bir adres koyma ve bir izah getirmedir. İstiklâl Marşımızın en önemli özelliklerinden birisi de bu olsa gerektir. Böylesi bir farklı yaklaşım, sadece nesir san’atının konusu olabileceği için, yeryüzündeki hiç bir marşta böyle bir anlam bütünlüğü ve derinliği olduğunu sanmıyoruz.

4 - Tarif ve tanımlama derken ne anlaşılıyor? Bunu biraz açalım. Meselâ, İstiklâl Marşı’mızda, bir mısra var ki, iki defa tekrar edilmektedir. İkinci kıt’ada ve son kıt’ada... O mısra hepimizin bildiği gibi:

“Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl” mısrasıdır. Bu mısrada milletimizin hak ettiği bir şey vurgulanıyor; ama o şey söylenmeden önce (ma’lu- mu ilam da olsa) milletin temel özelliği belirtiliyor:

Bu millet, Allah’a inanır. Bin yıldır İslâm’ın Bayraktarlığını yapmaktadır. Böyle bir milletin sonsuza dek İstiklâl ile şerefyab olması elbette Hakkıdır, denerek, Türk Milletinin temel ilkelerine dikkat çekiliyor. Cümle âlemin idrakine, beynine bu hakikat- lar desen desen, nakış nakış, işleniyor. Üçüncü



İSTİKLÂL MARŞI

Korkma! Sönmez Bu Şafaklarda Yüzen Al Sancak

Sönmeden Yurdumun Üstünde Tüten En Son Ocak.

O Benim Milletimin Yıldızıdır, Parlayacak,

O Benimdir, O Benim Milletimindir Ancak.



Çatma, Kurban Olayım Çehreni Ey Nazlı Hilâl!

Kahraman Irkıma Bir Gül, Ne Bu Şiddet Bu Celâl?

Sana Olmaz Dökülen Kanlarımız Sonra Helâl,

Hakkıdır, Hakka Tapan Milletimin İstiklâl.



Ben Ezelden Beridir Hür Yaşadım, Hür Yaşarım,

Hangi Çılgın Bana Zincir Vuracakmış? Şaşarım,

Kükremiş Sel Gibiyim, Bendimi Çiğner, Aşarım

Yırtarım Dağlan, Enginlere Sığmam Taşarım.



Garbın Afâkını Sarmışsa Çelik Zırhlı Duvar;

Benim İman Dolu Göğsüm Gibi Serhaddim Var.

Ulusun! Korkma, Nasıl Böyle Bir İmanı Boğar

Medeniyyet Dediğin Tek Dişi Kalmış Canavar?



Arkadaş, Yurduma Alçakları Uğratma Sakın;

Siper Et Gövdeni Dursun Bu Hayâsızca Akın.

Doğacaktır Sana Vadettiği Günler Hakk’ın.

Kimbilir Belki Yarın, Belki Yarından da Yakın.



Bastığın Yerleri Toprak Diyerek Geçme, Tanı!

Düşün Altındaki Binlerce Kefensiz Yatanı,

Sen Şehit Oğlusun, İncitme, Yazıktır Atanı,

Verme Dünyaları Alsan da Bu Cennet Vatanı.

Kim Bu Cennet Vatanın Uğruna Olmaz ki Feda,

Şühedâ Fışkıracak Toprağı Sıksan Şühedâ!

Canı, Cânânı, Bütün Varımı Alsın da Hûda,

Etmesin Tek, Vatanımdan Beni Dünyada Cüdâ,

Rûhumun Senden İlâhi, Şudur Ancak Emeli,



Değmesin Mâ’bedimin Göğsüne Nâ-Mahrem Eli;

Bu Ezanlar-ki, Şahâdetleri Dinin Temeli-

Ebedî Yurdumun Üstünde Benim İnlemeli.

O Zaman Vecd İle Bin Secde Eder, -Varsa- Taşım;



Her Cerihamdan. İlâhi, Boşanıp Kanlı Yaşım,

Fışkırır, Rûh-u Mücerret Gibi Yerden Nâ’şım!

O Zaman Yükselerek Arşa Değer, Belki Başım!

Dalgalan Sen de Şafaklar Gibi Ey Şanlı Hilâl!



Olsun Artık Dökülen Kanlarımın Hepsi Helâl.

Ebediyyen Sana Yok, Irkıma Yok İzmihlâl

Hakkıdır, Hür Yaşamış Bayrağımın Hürriyet,

Hakkıdır Hakka Tapan Milletimin İstiklâl.

Mehmed Âkif ERSOY



kıt’ada, Türk’ün tarihinden bahsedilir ve tarihin derinliklerinden günümüze milletimize aslâ esaret prangası~vuralamadığı bundan sonra da vurulamayacağı belirtilir. Bütün bunlar bir tek mısraya sığdırılıverir “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.”

Dördüncü kıt’ada, Batı âlemi ve bu âlemin amacı, bu amacın dayanakları olan sosyo-kültürel ve ekonomik araçların tanımlaması yapılır.

Beşinci kıt’ada, zaferi kazanmanın temel şartları belirtilirken, altıncı kıt’ada, sahip olduğumuz toprakların nasıl bir vatan parçası olduğu irdelenir. Böyle- ce bu tespit ve teşhisler İstiklâl Marşı’nın sonuna kadar devam eder.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Demek ki İstiklâl Marşı’mız sadece hamaset ve şehamet fışkıran bir destan değil, bunların hepsini koynunda besleyen; hayal gibi müzeyyen bir âlem, aşk gibi tarifsiz bir muamma, umut gibi tükenmez bir deryadır.

İstiklâl Marşı’nın şairi, Ankara’da Balıkesir’in işgalinin yıldönümü dolayısıyla yazdığı şiir’in bir beyitinde şöyle sesleniyordu:

“Ey benim her taşı bir ma’bedi iman yurdum

Seni ergeç bana mutlak verecek ma’budum”

Demek ki şairde vatan sevgisi öylesine şahlanan, çoşan, zaptolunmaz bir heyecana dönüşüyor ki; vatanın her taşı ona göre bir iman mabedidir. Nitekim bu vurguyu İstiklâl Marşı’mızın yedinci kıt’asında açıkça görürüz.

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ

Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ!

Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.”

Bu vatan uğruna, öylesine şehidler verilmiştir, toprağın altı Allah yoluna öylesine feda olmuş canlarla doludur ki, eğer onu sıkmanız mümkün olsa, içerisinden şehidler fışkıracaktır. İşte senin vatanın böylesine manevî hâzinelerle dolu, önemli, değerli ve vaz geçilmezdir.

Bu kıt’anın üçüncü ve dördüncü mısralarında Şair, Yüce Allah’a milletinin ağzından niyaz ediyor, yalvarıyor: Bu cennet vatan için canımı, bütün sevdiklerimi vereyim. Ama yeter ki beni vatanımdan ayırma. Hiçbir şeyim olmasa da, yaşamasam da va

Bu vatan uğruna, öylesine şehidler verilmiştir, toprağın altı Allah yoluna öylesine feda olmuş canlarla doludur ki, eğer onu sıkmanız mümkün olsa, içerisinden şehidler fışkıracaktır.

İşte senin vatanın böylesine manevî hazinelerle dolu, önemli, değerli ve vaz geçilmezdir. Bu kıt’anın üçüncü ve dördüncü mısralarında Şair, Yüce Allah’a milletinin ağzından niyaz ediyor, yalvarıyor: Bu cennet vatan için canımı, bütün sevdiklerimi vereyim. Ama yeter ki beni vatanımdan ayırma. Hiçbir şeyim olmasa da, yaşamasam da vatanımın toprağında yatmak bana yeter. (Bu mısralar Oğuz Han’ı hatırlatır. Oğuz Han, düşmanlarının isteğine göre atını, silahını, en yakınlarını verir Ama iş gayet çorak bir toprak, vatan parçasına gelince vermez. Türklerle, Çinliler harp eder ve Türkler Çin ülkesini baştan başa zaptederler.)

O günler...

İstiklâl Marşı Tâceddin Dergâhında yazılırken, Polatlı yakınlarında Yunanlı’nın top sesleri duyulmaktadır. Buna rağmen onun hiç bir mısrasında hatta kelimesinde tereddüt ve endişeye rastlanmaz. Zafere dopdolu bir iman gözlenir.

İstiklâl Marşı mısralarında, uğruna her şeyimizi vermeye hazır olduğumuz vatanın kıymeti, değeri ve önemi vurgulanmakta: “Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.” denilmektedir.

Hepimiz bu toprağa hatıralarımızla bağlıyız. Herbirimizin bu toprak altında yerini dahi bilmediğimiz şehidleri yatıyor. Anamız, babamız ve sevdiklerimizin, hürmet ettiklerimizin, edebine âşinâ olduklarımızın, yiğitliğine hayran kaldıklarımızın kabirleri işte yanı başımızda duruyor. Bundan daha büyük, daha değerli bir hazine olur mu?

Evet geçmişte şairlerimiz, meselâ İstanbul’un bir taşının Acem mülkünün tamamından daha değerli olduğu anlamına gelen ifadeler kullanmışlardır.

“Bu şehri İstanbul ki bîmüslü bahâdır

Bir sengine yekpare acem mülkü fedâdır”

Ancak, bu beytin içerisinde, bir rahatlığın ve keyfiliğin buram buram tüttüğünü hemen görür ve anlayabiliriz. Bir diğer mesele, bu beytin kapsamına giren vatan parçası İstanbul’dur ve orası övülmekte- dir. İstiklâl Marşı Şairine göre ise sadece İstanbul değil, vatanın her bir taşı mukaddestir, mübarektir. İstanbul ile Kayseri, Bursa ile Çankırı’nın yahut Kurşunlu ve oraya bağlı Hacımuslu Beldesi’nin bir farkı yoktur.

Geçmiş dönemlerde, vatan sathı üzerinde, hem de san’at adına yapılan bu ayrım, Milli Mücadele döneminin hazan güfteleri şakıyan bülbülünde görülmez. O birlikteliğe inanmıştır. Kararan vatan âfâkmı iman ve azmin şimşek parıltılarıyla aydınlatan bu heybetli avize, millet evlatlarına ışık şaçmış, ümid vermiştir.


Yazının tamamı için bkz. Yılmaz Tartan, İstiklal Marşı Üzerine, Diyanet Dergisi



Tik İşareti Kopyala
Üslü Sayı Yazma
Kaale Almak mı Kâle Almak mı
Allah Arapça Yazılışı
Klavyede Şapkalı A Yapmak

Bu sitede salt TDK imla kılavuzu esas alınmamıştır. Zira TDK, 1985'ten sonra yayınevlerin başvuru kaynağı olma özelliğini kaybetmiştir. 1980 öncesi TDK üyelerinin eseri olan Ana Yazım Kılavuzu ve Dil Derneği Yazım Kılavuzu, yayıncıların tamamına yakınının temel başvuru kaynağı olmuştur.